Etiket arşivi: Ahmet Tulgar;İbrahim Tatlıses

"Bu coğrafyanın çocuğu…" Tulgar, Tatlıses'i yazdı

Ahmet Tulgar

Bir dostluk

Ahmet Tulgar, yazılarıyla haberhakkı.com'da

Ben sevginin ihtişamının asıl birbirinden çok farklı hikâyelerin buluştuğu yerde parıldadığına inanırım. Orada görürüm sevginin gücünü, insan olma ortaklığımızın güvenini, güvencesini orada bulurum. İbrahim Tatlıses ile 90’lı yıllarda Caddebostan sahilinde bir sohbetle başlayıp Urfa, Bozdağ’a, Fırat kıyısına uzanan ve senelere yayılan dostluğumuz böyleydi. Böyle bir şeydi. Birbirimizin hikâyelerini birbirimizden dinleye dinleye epey zaman geçirdik, epey yol aldık. Hasbihale başladığımızda bizi kimse tutamazdı. Şehirler de. Şehirler de tutamazdı. Çok yer dolaştık. Keşke yine olsa. Şimdi onunla konuşmak istiyorum.

Ne bulmuştuk? Bu yollarda, bu dostlukta? Bunu cevaplayayım: Katışıksız, hesapsız bir dostluk. Böylesine sanırım o benden daha fazla ihtiyaç duyuyordu.

İnsanı derinden anlamak güzeldir. Şu dünyada yapabileceğimiz en anlamlı işlerden.

Şöhretin ve paranın kötücül imgeleri ile hatırlanıyor, algılanıyor İbrahim Tatlıses. Çok bozuk bir resim bu. Üzerine medyanın sorumsuz bir kolaycılıkla ırkçı, ayrımcı nitelemeler eklediği bir resim. Oysa hiç öyle biri değil, değildir. Kendisine eklenmiş imgeler doğrultusunda attığı her adımdan sonra korkuyla içine döner ve orada pişmanlık ile karşılaşır. Gün boyu tekrarlanan pişmanlıklar onun içini gösterir. Onu günlük pişmanlıklarını izleye izleye seversiniz.

İbrahim Tatlıses’in şarkıları bir sevgi arayışıdır. Kendisini sevdirmek için şarkı söyler. Bu kadar güzel söylediğine göre de sevilme ihtiyacı çok büyük olmalı. Handiyse bir yakarış.

Buldu mu da sevgiyi, dostluğu kolay kolay bırakamaması da bundan.

Müzik, güzel şarkı söylemek onun için o kadar kolaydı ki, hiç güvenemedi bunun gücüne. Bizim kadar güvenemedi. Hep bir güven, başka bir güvence peşinde oldu. Oysa bu yol çok tehlikelidir. Arayış için açtığınız yerlerden işgale uğrarsınız.

Keşke şarkılar kadar oluruna bıraksaydı hayatını.

Onun sevilme ihtiyacından bu kadar bahsederken güven, güvence arayışının yanlış anlaşılmasından korkuyorum. Sadece ticari girişimlerini ya da iktidarlarla ilişkilerini kastettiğim sanılmasın. Dostlukları da, dostluklarındaki kararlılığı da aynı arayışın sonucuydu. Ticari faaliyetleri nasıl gidiyordu, ne durumdaydı, ilgilenmiyorum, ilgilenmem ama biz dostları olarak onu çok kırdık. Ben kırdım biliyorum. Ama tamir edeceğim, hele bir uyansın. Sağlığına kavuşsun.

Türkiye de onu hiç rahat bırakmadı. Uzun sosyolojik analizler, siyasi şantajlar, Kürtlüğü üzerinden esir alarak istismar etmeler. Bir çıkarıp bir indirmeler. Hoş görürmüş gibi yapıp biçimlendirmeye çalışmalar. Kendisi olmak istediğinde hor görmeler: Onu rahat bırakmadık.

Şimdi dinleniyor o.

Peki, mesele neydi?

Türkiye’nin meselesi neydi onunla?

Sesini bozamamak, değil mi? Onu da derdest edememek bu sesi hele bir bozduktan sonra.

O zaman rahatlardı Türkiye. Hiç işi olmayınca artık, kodlamakta aciz kaldığı, ele avuca sığmayan çocuğu ile bu coğrafyanın.